Roman da olsa, sırf dönemden bazı kesitleri görmek, anlamak için okunası bir kitap. Dini temaları bir kenara bırakırsak, kitap boyunca hep şunu düşündüm: nedir bu anadolunun kaderi? Hiç mi düze çıkmaz bir coğrafya? Sinüs dalgası gibi, gel gitlerle dolu bir vatan.
"Sevgiliye gidecek hediyeyi saymak yakışık almaz,öyle değil mi?"
O sırada dervişlerden yedisininde,birbirinden habersiz,cüppelerinin içinden gizliden gizliye çekmekte oldukları tespihlerin iplerini koparıverdiklerini çok sonradan öğrendim.
Cengiz Aytmatov romanlarını okumak için hiçbir zaman acele etmemişimdir. Çünkü hep bir beğenmem ve geç biter düşüncesi oluşur içimde. Ama çoğunlukla da yazar beni ters köşe yapmayı başarır ve sindire sindire okumaya başlarım kitabını. Sanki hızlı okursam yazara haksızlık olacak gibi gelir. Kaleminin derinliğini, vurgularındaki hazinliği, edebi hazzı olabildiğince uzun zaman dilimine yaydım geç bitirerek. Kitap boyunca Sarı Özek bozkırı yaşam alanımdı sanki. Yazarın güçlü betimlemeleri sayesinde gerçekten bulunduğum ortamı unuttum desem yeridir. Roman efsanelere de yer vermiş. Bu yönden masalsı bir tınısı da olduğunu söyleyebilirim. Efsaneleri, hazin yüklü romanları seviyorsanız okumalı ve üzerine düşünmelisiniz.