Bugün giderek daha az uyuyan bir dünyada yaşıyoruz. Ne de olsa uyku, kapitalizmin baş düşmanı. Netflix yöneticilerinden birine şirketin en büyük rakibinin kim olduğu sorulduğunda "uyku" diye cevap vermesinin bir sebebi vardı. Ne kadar çok uyursak, o kadar az tüketiyoruz.
Her yer kalabalık, nefes alamadığım metrolar, tıkış tıkış ofisler, birine değmeden yürümenin imkansız olduğu sokaklar... Bu kadar olasılığın arasında hissettiğim yalnızlık ise delice bir çelişki.
Aşkının gizemli karanlığında,
Yalnızca yankılanan sessizlik var.
Gözlerim seni ararken,
Kalbim debelenen ruhlara kaçar çaresiz.
Dağların doruklarında dolaşırken,
Rüzgar, senin sesini getirir.
Özlem dolu şarkılar yükselir dudaklarımdan. Gökyüzüne uzanan sevda rüzgarıyla savrulur ruhum.
Gecenin sessizliğinde senin adın yankılanır, Gözlerimde bir umut var, içimde başka yarınlar, Seninle dolu geçmiş günler var.
Şimdiyse ruhumu sarmış hasretin.
Sensiz geçen her an,
Bir çığlık gibi yükselir kalbimden.
Sevgin, bir umut olur içimde.
Ama aynı zamanda bir hüzün kaynağı.
Bir gün döneceğini umarak,
Yıldızlara fısıldarım şiirlerimi.
Yıldızlar bile seni arar gökyüzünde.
Beklemek, yüreğimde derin izler bırakır.
Ve yalnızlık, sen gelene kadar bekler_
Yalnızlık benim tercihim değil. Şarkılar, filmler, kitaplar ve şiirler devamlı aşktan bahsettiği için gerçek hayatta da ulaşılır bir şeymiş gibi görünüyor. Bu büyük bir yanılgı.
Şiirin doğuşu güneşin doğuşu gibi yavaş yavaş olmadı. Bir meyvenin olgunlaşması gibi süreci içine çeke çeke kendini bulmadı şiir. Çığlık gibi birdenbire doğdu. Bütün coğrafyalarda, bütün dillerde şiirin sarsılmaz bir dirençle daima özgürlükten yana olması bunun delilidir. Verilen değil alınan, kendini sıkıştırılmışlık içinden yaratan bir şeydir şiir de özgürlük gibi. Sözün de kalbin de özgürleşmesidir...
Şiir yazmak kolay, şiir üzerine konuşmak zor çünkü bunu yaparken şiirin yerine de konuşmak durumunda kalıyoruz. Oysa onun yerine ancak kendisi koyulabilir, konuşabilir; bir benzeri bile değil. Ondan ki her şeyden fazla, şiiri özgür bırakmak gerekir. Şiirin kafesi açılmalıdır sonuna dek. Göklerin ve yerlerin sınırsızlığını bize o gösterdi, biz de ona bunu yeniden armağan edebiliriz. Böylece bir kez daha birlikte var olabiliriz."