Şiddetli anksiyete durumlarında hastalar çoğu zaman normal fiziksel duyumları fark edip yanlış yorumlar. Mide guruldaması gıda zehirlenmesi sanılabilir. Etrafınızdaki insanlar da karınlarını tutup yere düşerse korkunuz giderek şiddetlenebilir, dizleriniz tutmayabilir, yere yığılabilirsiniz. Grup dinamiğinin gücü kontrolü ele geçirebilir ve insanlar kalabalığın gösterdiği belirtilere kapılabilir. Grubun sosyal hiyerarşisi de belirtilerin yayılmasında rol oynayabilir.
Hoşça kal Diyarbakır...
Bedeninde özümseyemedin beni. Sende kalmamı sağlayamadın.
Gücünü benden yana kullanamadın.
Ama sana kızgın değilim. Koynundaki Dicle'den bir Dicle verdin bana. Sağ ol.
Gidiyorum...
Sağlıcakla kal. Yerin geniş olsun...
"Bırak teşekkürü! Çok iyi biliyorum ki, neden ilk günden sana sahip çıkmadık diye soru işaretleri var kafanda. Ancak, yargılamadan önce, kendini bizim yerimize koyman gerekiyor.
Canının bir parçasını, en değerli varlıklarından birini beklenmedik bir anda yitiriverince; yitirilenin geride bıraktığı karanlık boşluğun içine düşüveriyor insan. Oradan kurtuluncaya kadar da hiçbir şeyi görmüyor gözü. Karanlıklar dağılmaya başlayınca, yitirdiğinin boş kalan yerini tümüyle dolduramasa da, çevresinde oraya oturabilecek birilerinin olduğunu fark ediyor. Bizim durumumuzda olduğu gibi.
Kısacası, büyük yaraların sızısı, acılarla avuntuların dengelenmesiyle diniyor ancak..."
Geç olmuştu zaten, ama çok önemli bir şey öğrenmiştim: Hiçbir şeyi ertelememeyi! Şairin de dediği gibi;
Ömür dediğin üç gündür
Dün geldi geçti, yarın meçhuldür
O halde ömür dediğin
Bir gündür, o da bugündür."
Yazık olmuş onca yıla," diyor sonunda. "Sevgiyle, mutlulukla, paylaşarak yaşamak dururken...
Ömrün, gene de üç gün olduğunu düşünüyorum ben. Dün'ü unutamazsın. Bugün'ü en iyi şekilde yaşamak zorundasın. Ama yarın'dan dabeklentilerin olacak..."
Biraz daha sokuluyor Derin'e.
"Her şeyi unutsam da bu oğlanı unutamam ben!" diyor. "Yüreğime kazındı çünkü. Beyindekiler silinir ama yürektekiler asla..."