Uzunluk, ağırlık ve hacim birimleri coğrafyadan coğrafyaya değişiklik gösterir ama hüznün ve kalp kırıklığının birimi, her yerde kurulamayan göz temasları ve boşluğa uzun dalmışlıklardır.
Onlara yarışmalar düzenle, en popüler şarkıların sözlerini, devletlerin başkentlerini veya lowa’da geçen yıl ne kadar mısır yetiştirildiğini bilerek kazansınlar. Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur, öyle lanet olası ‘olaylarla’ tıka basa yap ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten “zeki” hissetsinler. Sonra düşündüklerini hissedecekler, hiç kımıldamadan hareket ettikleri hissine kapılacaklar ve mutlu olacaklar, çünkü bu tür olaylar değişmezler. Olayların bağlantılarını kurmaları için onlara felsefe veya sosyoloji gibi kaypak şeyler verme. O zaman melankolik olurlar.
"Derneğe katılabilmek için ölü olmak gerekiyordu."
"Ne?" dediler çocuklar hep bir ağızdan.
"Yaşayanlar adaydı yalnızca. Üyeliğe tam anlamıyla kabul edilebilmek için, ömür boyu süren çıraklık döneminden geçmek gerekiyordu. Ben bile hâlâ küçük bir adayım."
Fakat insanları dinlemeye zorlayamazsın. Kendiliklerinden ne olduğunu, neden dünyanın altlarından kaydığını merak ederek gelip dinlemeleri gerek. Bu çok süremez.
Herşeyden kaçtım seni hatırlatıyor diye. Yeşil, göl, sokaklar... Evde yürürken bile gözlerim yerde yürüdüm duvarlar seni hatırlatır diye. Yerler bile sendin, yine kaçamadım. Tam kaçtım derken yumduğum gözlerimle en çok içimde buldum seni. İnan mümkün olsaydı kendimden bile kaçardım, sırf seni hatırlatmasın diye. Eskiden yalnızlıkta özgürlüğü bulan ben şimdi kendime tutsağım. Ben, kendimde uzun uzun sana tutsağım, kabul...
O bir şeyin nasıl yapıldığını değil, niçin yapıldığını bilmek istiyordu. Bu sıkıntı verici olabilir. Birçok şeye niçin diye sorarsın, eğer sürdürürsen gerçekten çok mutsuz olursun. Zavallı kızın ölmesi daha iyi olmuş.
Sonra bir şey hatırlayarak geri gelip merak ve şaşkınlıkla Montag’a baktı. “Mutlu musun?” diye sordu.
Montag, “Ne miyim?” diye seslendi.
Fakat kız ay ışığında koşarak gitti. Ön kapıları yavaşça kapandı.
İnceleme puanı: 6/10
Bugün çok büyük beklentilerle başlayıp beklediklerimi bulamadığım bir kitabın incelemesiyle beraberiz. Kitabın konusu ve okuyanların kitap hakkında yaptıkları yorumlar tam bir başyapıt okumaya hazır halde beni okumaya başlatmıştı. Ama okudukça beklentimden çok daha uzak olduğunu hissettim. Gerçi kitabın 200 sayfa oluşu zaten başyapıt bir distopik eser olma ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu bana farkettirmesi lazımdı. Kitap distopik dünyayı anlatarak başladığında çok sorunlu değildi aslında hafiften merakla dinlettirdi ama özellikle kitabın gelişme ve sonuç dönümleri benim için hayal kırıklığı oldu çünkü "Kitaplar mutsuzluk getirir" "Ignorance is bless" önermesiyle yola çıkan distopik bir kitaptan dolu bir entelektüel tartışma ortamı ile savlar ortaya koyacak bir performans beklersiniz ama gelişme ve sonuç bölümleri 10 sayfa filan bu konuyu ya işlemiş ya işlememiş kalanı aksiyon ve gerilim kitabı şeklinde ilerlemiş bu da ulaşılabilecek potansiyeli çok aşağı çekmiş.
Normalde 6 verdiğim kitabı okumak hiç önereceğim birşey değildir ama zaten 200 sayfalık kısa bir kitap olduğu için konusu sizin de ilginizi çektiyse ve ne denirse densin ben yine de merak edip okumak istiyorum denirse beklentinizi sıfırlayarak okursanız belki biraz keyif alabilirsiniz.