“HAK’ka layık olma derdindeyim!
“GÖKKUBBE ve ŞEMS sevdalısı!
“Anlayamaz herkes beni! Ben meczubum, meçhulden doğma! Dokunduğum hayatlar ve iyleştirdiğim yaralar kadarım!
Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen; Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen; Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen; Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan, Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen, Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen; Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen; Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen; Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen; Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen; Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse; Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen; Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen; Yeryüzü ve üstündekiler senindirVe dahasısen bir İNSAN olursun oğlum...
"Geçen sene okumaya başladığım kitabın ilk sözleri şöyleydi;
Bir düşünün; Bitkiler sizi görüyor. Yanlarına gidip gitmediğinizi anlarlar, yanlarında durduğunuzu bilirler. Hatta üzerinizde ki gömleğin mavi mi yoksa kırmızı mı olduğunu bile bilirler. Bitkiler, sizin benim gibi çevrelerini resimler halinde görmezler elbette. Saçları seyrekleşmiş, orta yaşlı gözlüklü bi adamla, kıvırcık kahverengi saçlı güleç yüzlü küçük bir kızı birbirinden ayırt edemezler! Ama ışığı bizim gibi renk ve biçimde görürler"
Sonra şunu düşündüm;
Kalp açıklığıyla ve yargılardan uzak baktığımızda, bitkilerinde saflığından zerre kadar farkımız yok. Birini görmek istediğinizde ( özünü görmekten söz ediyorum) saçı, kaşı, gözü farketmeden içinde ki ışığı sezebiliyoruz! Gözünü kapatıp, gördüklerini sevebiliyorsun o zaman :)
"Şimdi öncelikle mümkünse, çuval başına 3-4 organik patates temin etmeli; bulamazsanız, evinizde ki sıradan patatesleri çimlendirmekle işe başlamalısınız!
Şayet çok tazelerse, üçer kürdan saplayıp, su dolu bardakların içine yerleştirerek birkaç gün bekletmek suretiyle bunu yapmanız mümkün. Evde kendliğinden çimlenmiş patatesiniz varsa, onları hiçbir işlem uygulamadan kullanabilirsiniz.
Yapacağınız tek şey, kenarlarını kıvırdığınız büyükçe bir çuvalın dibine bir karış kadar gübreyle karışık toprak koyup; patateslerinizi, her parçasında çimlenmiş bir kısım kalacak şekilde keserek, o toprağa gömmek. Hepsi bu!
Patatesleriniz, her iki karış kadar filizlendiği zaman dibine toprak ekleye ekleye, çuvalınızı doldurduğunuzda ve son filizler sararıp solduğunda, toprağın içi de patatesle dolmuş olacak. Yaklaşık üç ay içinde gerçekleşecek olan bu şahane olay sayesinde, afiyetle kendi yetiştirdiğiniz patatesleri yiyebilirsiniz. Ben şimdi iki çuval yaptım. Bir er ay arayla, iki dikim daha yapacağım ki bittiklerinde diğerleri yetişsin. Hadi siz de hemen işe girişin. Çoğunuzun mutfağında çimlendiği için yenmesi tehlikeli olduğundan dolayı çöpe gidecek olan birkaç patates vardır mutlaka. Onları atacağınıza büyük bir kovaya, derin bir saksıya ya da benim gibi çuvala biraz toprak koyarak gömüverin ve tarif ettiğim şekilde yetiştirin :)