İşte sana yöneliyor ve sana olan fakrımla tevessül ediyorum.
Hâlim senden gizli değilken onu nasıl sana şikâyet edeyim?
Kalbimden geçenleri oraya sen yerleştirmişken onları sana nasıl tercüme edeyim?
İlâhî! Cehaletimin çokluğuna rağmen bana ne kadar lütufkârsın.
İlâhî! Bana ne kadar yakınsın, ben ise sana ne kadar uzağım.
youtu.be/gtfhHju4HDQ?si=...
Kudüs'te Yangın var sen nasıl huzurlu Uyursun ?
Bombalar düşerken sen nasıl susuyorsun ?
İçinde taşıdığın İman hakiki mi sence düşün ,
Müslümanlar Ölürken görmezden geliyorsun!
Bu sessizliğin hesabı olmayacak sanıyorsun ?
Yarın Mahşer günü hesabından mı kaçıyorsun !
İçinde zerre kadar merhamet olanlar susmazken ,
Sen birde Müslümanım diye mi geziyorsun!
Ölen çocukların Feryatları gökleri inlete dursun!
Mahzun Feryatları duymayan merhametten yoksun
Ateşler, bombalar içinde can verenleri görürken,
Bu şeref yoksunu itler, Allah'ın Gazabıyla kahrolsun!
REFAH YANIYOR!
Çadırlarda barınan masum insanlar yanıyor. Sayısız ölü,paramca yanan cesetler...
Bu gece uyku vakti değil dua vaktidir Müslümanlar! Yüreğimizde acıyı hissedelim mükellefiyeti derinleştirelim. Hanımlar, yardım ulastıramasakta uyumayalım Fetih süresini okuyalım dua edelim gözyaşı dökelim. Şimdi değilse ne zaman birlik olacagiz?
Vallahi bu rahatlığımız ahirette bize sorulacak
Tufan, gerçekliğin manevî yorumunda insanoğlunun tarih, zaman, hayat ve kader problemleriyle yüzyüze gelip boğulacak gibi olduğu anda ilâhî lûtufla kurtulduğunun öyküsü yatmaktadır.
İnsan acı bir olayı yaşarken değil de sonrasında o olayı nasıl ve niye yaşadığını düşünürken üzülüyor daha çok. Acının kendisine değil, o acının her seferinde eliyle koymuş gibi gelip kendini, kalbini bulmasına üzülüyor. Çalacağı o kadar kapı varken, acı bir kez daha gelip o ışıksız odamızı buluyor.
|Yanlış anlaşılmasın, acı çekmekle, huzunlenmekle, parcalanip dagilmakla ilgili hiçbir sıkıntımız yok. Erken yaşlarda bu dünyanın çok matah bir yer olmadığını, bize umduklarimizi vermeyeceğini, şapkadan sihirle çıkan tavşanın hep şapkanın içinde olduğunu, kalbimizin üzüntü dediğimiz duygudan yapılmış olduğunu öğrenmiş ve kabul etmiştik.|
Olgun bir ruhun sahip olduğu huzur, güneşten intişar eden bereketli şualar gibidir. Güneş nasıl fiziksel olarak dünyayı aydınlatıyorsa olgun bir ruhun huzuruda kendisine yaklaşan bireyin gönül aynasını parıldatır.
Çağımızda küresel akım insanları kimliksizlestiriyor. Bu sayede onları kolayca güdebileceğini biliyor. Bireyin özellikle de gençliğin kimliksiz hale getirilmesi demek, varlığındaki bütün değerlerinden arındırılması manasına gelir. Buna karşılık bireyin varlığında tek bir olgu kalır ki o içgüdüdür. Cunta bütün değerler bireye yaşadığı toplumun medeniyet tasavvurundan intikal eder. Birey bu değerlerle kimlik kazanır ve bunlara göre eylem yaptığında var olur. Böyle bir birey özgür bir kimsedir. Çünkü inandığını yapmaktadır.