Benim savaşım artık kendimle. Başka birine ne kinim, ne öfkem ne de türevi düşüncelerim var. İnançlarımı sorgulamaya, pişmanlıklarımı onarmaya, kaybettiğim yolu bulmaya, içimdeki çocuğu bir şekilde yeşilliklerde koşturmaya çalışıyorum.
“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.”
| İbrahim Suresi - 42
Ey geceyi ve kahverengi bir düzeni taşıyan ellerim!
Yüzümün uğultusuyla şaşırtın beni. O karanlık ormanı yangına vurun. Çünkü ben de kaçarken ardımda kalanları yakıyorum.
"Değişmedin zaten.Hiçbir şey değişip 'başka bir şey ' olmaz.Geliştin sadece, yaşın ilerledi..."
"Hmm... Evet, ne kadar olgun bir söz.Ama sanırım zaman korkunç bir hızla aktı, geçti."
“Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna..."
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi.
Öfkelisindir, kırgınsındır,
bitkinsindir ama sessiz kalırsın.Sonra elin yanlışlıkla bir şeye takılır, bir şeyler kırılır, bağırırsın.Büyük şeyleri içinde bastırdığın için, küçük şeylere tahammül edemez noktaya gelirsin.