Gezegenin daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok ama daha fazla barıştırıcıya,şifacıya,onarıcıya,hikaye anlatıcısına ve her türden aşığa umutsuzca ihtiyacı var.
“1914 yılından önce yeryüzü tüm insanlığa aitti. Herkes istediği yere gidebiliyor ve istediği kadar uzun kalabiliyordu. İzin verme yoktu, kabul etme yoktu. Günümüz gençlerine 1914 öncesinde Hindistan’a ve Amerika’ya gittiğimi, pasaportum olmadığını ya da hiç pasaport görmediğimi anlattığımda, nasıl şaşırdıklarını görünce pek eğleniyorum. İnsan dilediği taşıta biniyor, iniyordu, kimseye bir şey sormadan ya da sorulmadan, bugün yapıldığı gibi yüzlerce formdan bir tanesini bile doldurması gerekmiyordu. İzin kâğıdı ya da vize alması gerekmiyor, başka herhangi bir sorunla karşılaşmıyordu; bugün herkesin herkese karşı duyduğu, adeta hastalık haline gelmiş kuşku nedeniyle gümrük memurları, polisler ve jandarmaların adeta tel örgü oluşturduğu aynı sınırlar, eskiden kuzey ve güney kutupları arasındaki sanal meridyen gibi sorunsuzca geçilen sembolik bir çizgiden başka bir şey değildi.”
“Sen, beni asla, asla tanımayan,
bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?’’
Bazı geceler rüyamda Plüton’u görüyorum. Hızlı hızlı ilerlemeye çalışıyor ve keşfedildiğinden beri Güneş’in etrafında bir tam tur atamadı diye gezegenlikten çıkarılmasını telafi etmeye çalışıyor. Oysa o çok küçük ve çok uzakta, buna anlayış gösterilmesini bekliyorum. Bu kadar geriden başlamış ve farklı sıklette olan birinin takıma yetişemiyor diye suçlanmasını adil bulmuyorum, ben ayrılmak istiyorum Osman.