Hiçbir hareketimin gayesinden tam bir saadet beklemiyordum. Hayattan aldığımız her zevki ona muadil bir ızdırapla ödediğimizi bildiğim için, hiçbir şeyden yüzde yüz saadet ümit etmiyor ve yüzde yüz felaketten korkmuyordum.
Ben yazı yazarken, nereye ve kime göndereceğimi bilmediğim, adresi meçhul bir mektup yazar gibi oluyorum. Kim okuyor, kim okuyacak bunu? Ve içinden ne cevap verecek?
Nasıl bir tesadüf, nasıl bir hadise veya mecburiyet, hangi yollarda, nerede ve ne zaman bu iki insanı karşılaştıracak, tanıştıracak ve birbirine yaklaştıracak?