Dosto'nun bir önceki romanı Kumarbaz'ın yazılma hikayesi, bu büyük yazara ucundan, kıyısından dokunan herkesin bilgisi dahilindedir. Budala romanı da yine para karşılığı bir dergiye verdiği söz nedeniyle başladığı romanlarından biridir.
Kumarbaz romanını teslim eden ve romanı bitirmede kendisine yardımcı olan stenograf Anna ile evlenen Dosto, hem gittikçe kötüleşen sağlığı nedeniyle doktorların yurt dışına çıkmasını tavsiye etmesi hem de alacaklıların yoğunlaşan ısrarlarından kurtulmak amacıyla çok sevdiği Rusya ve Petersburg'dan uzaklaşmak ister. Elde yeterli paraları olmaması nedeniyle Anna'nın fedakarlık yaparak kendi mobilyalarını ve çeyizini rehine vermesinin ardından, çiftimiz dört yıllık bir aradan sonra dönecekleri Rusya'dan ayrılırlar.
Dosto, ilk başlarda eşiyle yürüyüşler yapar, akşamları sohbet eder, müzik dinler, büyük ressamların eserlerini inceler ve eşine yorumlarını aktarır. Geceleri ise yazmaya çalışır. Ama yazamaz. Rusya'dan uzakta Dostoyevski her şeyini yitirir. Çareyi ise ünlü tutkusu kumarda aramaya başlar. Eldeki tüm parayı kaybeder. Yeni borçlar alınır ve eşyalar rehine verilir. Onların da hepsini kumar masasına gömer. Bu dönemde karısını bırakıp başka şehirlere kumar oynamaya giden Dosto'nun, karısına yazdığı mektupları okumak cidden büyük sabır gerektiriyor. Mektupların hepsi, ''ben büyük bir rezilim, beni affet, seni hak etmiyorum, yanına gelmek istiyorum ama tek kuruşum bile kalmadı, bana yol parası gönder,'' şeklindedir. Anna her seferinde yol parası yollar ve o yolladığı para da kumar masasında kaybedilir. Bu mektupların sayısı okuyanı bile çileden çıkaracak kadar fazladır.
Kışın gelmesi ve değişen hava nedeniyle sağlığı iyice bozulan ve nöbetleri sıklaşmaya başlayan Dosto, kumar masasına yeni ziyaretler yapar. Bu arada yazmaya başladığı romanı beğenmez ve müsveddeleri yakar. Bir yayıncıdan avans ister. Yayıncı romanın ilk bölümünü 1 Ocak günü teslim etmesi şartıyla parayı yollar. Ancak Aralık sonunda Dosto'nun elinde hâlâ hiçbir şey yoktur. Ama bir fikir aklına gelmiş ve romanın kişilerini oluşturmaya başlamıştır. Yazdığı mektuplarda bu romanı şöyle adlandırmıştır: Budala…
İlk etapta yazmakta iyice zorlanan Dosto, baş döndürecek bir haber alır. Anna hamiledir. Dosto, eğer kızı olursa Suç ve Ceza'nın Sonya'sı anısına Sonya, erkek olursa kardeşinin anısına Mişel adını vereceklerini söyler. Bir kızı olur. Dosto bulutların üstünde gezmektedir. Ancak küçük Sonya bir süre sonra hastalanır ve hayata veda eder. Bu korkunç kayıpla birlikte Dostoyevski her şeyini yitirir. Kendisi ve eşi hastalanır. Dosto, her zaman yaptığı gibi kayıplarının ve acılarının üstesinden yazarak gelir. Budala, işte bu büyük mutluluk ve en korkunç kayıp arasındaki zaman diliminde şekillenir.
Budala en büyük yapıtlarından biri sayılsa da oldukça gereksiz uzatılmış bir roman. Romanın gelişme olarak adlandırabileceğimiz 400-500 sayfasının gerçekleşen olaylara ya da konuya neredeyse hiçbir katkısı yok. Zaten Dosto da arkadaşına yazdığı mektuplarda elinde hiçbir şey olmadığını ve anlatmak istediklerinin 10/1'ini bile anlatamadığından yakınıyor. Dostoyevski'ye hayran olma nedenlerinden biri olan insan psikolojisine dair tespitler ise yok denecek kadar az. Bazı hikayelerinde ve novellasında dâhi bu 800 sayfaya yakın romanında bulunan tespitlerden daha fazlası mevcuttu. Eleştirmenler tarafından bile kategorilendirilemeyen bu romana Dosto'nun ilk büyük aşk romanı denilebilir sadece. Ancak bu romandaki aşk, varılmak istenen bir hedeften ziyade aşılması gereken bir engeldir. Baş karakter olan Prens Mişkin ise Dosto'nun kaleminden çıkmış en gerçek dışı karakter olarak kabul edilir. Bu karakter tamamen duygusal bir zekaya sahiptir. Herkes için 2+2=4 iken Prens Mişkin için cevap 3'tür. Her türlü mantık, ahlak ya da toplumdan gelen kuralların dışında durur. Diğer karakterler bu budalanın fikirlerine katılmasalar ve gülünç bulsalar bile ondan etkilenmekten, hoşgörü göstermekten geri duramazlar. Rogojin ve Nastasya tüm kuralları aşarak yaşayan karakterler olduğu için de bu kuralların dışında yaşayan budaladan en fazla etkilenen iki karakter olurlar. Zaten romanın ana iskeletini oluşturan olay ve karakterler genelde bu 3 karakterdir. Peki tüm kitaplarında insanlığa dair gözlemlerinden, çevresindeki kişilerden, yaşadığı olaylar ve acılardan beslenen Dosto, hayatında yer kaplamayan, gerçek dışı bu karakteri nasıl besledi? Bu karakterin büyük oranda kaynağı Dostoyevski'nin ta kendisiydi. Prens ve Dosto'nun geçirdiği nöbetler ve etkileri oldukça benzerdir. Prens'in bazı kişilere anlattığı ve çok etkilendiği, idam kararı ertelenen adamın hikayesi birebir kendisinin yaşadıklarıdır. Nastasya konusunda rakibi olan Rogojin'e yardım etmesi ve gösterdiği tavırlar ise ilk eşiyle evlenmelerinden önce ileride karısı olacak kadının başka bir adama gönlünü kaptırması ve onların ilişkisine yardım etmeye çalışmasıyla benzerlikler gösterir. Prensin, Rogojin'in evinde gördüğü ve bakmaya katlanamadığı Hans Holbein'in elinden çıkan Haçın İndirilişi adlı tablosuna verilen tepki ve romana girmesi de Dosto'nun hayatından geliyor. Anna'nın hatıralarında bu tabloya Avrupa gezilerinden rastladıkları ve Dosto'nun bu tablo karşısında uzun süre kitlendiği ve bir tür nöbet geçirdiği yazıyor.
Budala, halk tarafında Suç ve Ceza'nın yarattığı etkiye biraz olsun yaklaşamıyor. Eleştirmenlerin birçoğu yorumda bile bulunmuyor. Eleştiri yapanlar ise bu gereksiz uzatılmış ve Dosto'nun aklına geleni yazdığını iddia ettikleri romanı beğenmiyorlar. Ancak yaşadığı acı nedeniyle aklını kaybetmesine ramak kalmış Dosto'yu, ortaya koyduğu bu romanla yine de takdir etmemek benim pek elimde değil.
"Şimdi Şneyder gelmiş olsaydı İsviçre’den, eski öğrencisi ve hastasını böyle görseydi, İsviçre’de onu tedavi etmeye başladığı ilk yılda bazen böyle olduğunu söyler, elini sallayıp o zaman söylediğinin aynısını söylerdi: “Budala!”