Öncelikle güzel incelemeniz için teşekkürler, emeğinize sağlık. Bu kadar kısa süre içerisinde böyle nitelikli bir eserin yayılması mümkün müdür şeklindeki sorunuzu görünce, bir kitapta okuduğum bir bölümü sizinle paylaşmak istedim.
<<... Neşeyle "Aklıma bir şey geldi!" diye böbürlendiğinizde beyniniz aslında muazzam bir iş çıkarmış ve bu deha anınıza hazırlamıştır oysa sizi. Sahne arkasından çıkarıp da ortaya sunduğunuz bir bilgi, nöral devrelerinizin bu bilgi üzerine saatler, günler, belki de yıllar öncesinden başladığı çalışmanın, onu pekiştirip sürekli olarak denediğini yeni kombinasyonların ürünüdür. Ancak siz, sahne arkasında gizlenmiş bu muazzam düzeneğin üzerinde bile durmadan, sonucu rahatlıkla kendinize yontarsanız.
Ama bunun için sizi kim suçlayabilir ki? Beyin işlerini gizlilik içinde halleder ve fikirleri müthiş birer sihir ürünüymüş gibi sunar size. Bu devasa operasyon sisteminin bilinç ve biliş tarafından eşilip deşilmesine izin vermez. Beyin gösterisini kılık değiştirerek -incognito- icra eder.
Öyleyse büyük bir fikir için alkışı hak eden tam olarak kimdir? 1862'de İskoçyalı matematikçi James Clerk Maxwell elektrik ve manyetizmayı birleştiren bir grup temel denklem geliştirdi. Ölüm döşeğindeki tuhaf sayılabilecek itirafı ise, bu meşhur denklemleri keşfedenin kendisi değil, "içindeki bir şey" olduğu yolundaydı; basitçe "gelivermişlerdi" kendisine. William Blake de benzeri bir deneyim aktarmış ve uzun öyküsel şiiri Milton için şöyle bir ifade kullanmıştı: " Bu şiiri anlık dikte yoluyla, herhangi bir ön düşünme süreci yaşanmadan, hatta neredeyse iradem dışında, bir seferde bazen on iki, bazen yirmi mısra yazarak ortaya çıkardım. Johann Wolfgang von Goethe ise kısa romanı Genç Werther'in Acıları'nı pratikte herhangi bilinçli bir girdi olmaksızın, sanki kendiliğinden hareket eden bir kalemi tutarcasına yazdığını iddia etmişti.
İngiliz şair Samuel Taylor Coleridge'i de atlamayalım bu arada. Dış ağrıları ve yüzündeki nevralji için 1796'da kullanmaya başladığı afyona kısa süre sonra geri dönüşsüz bir bağımlılık geliştiren şair, haftadada iki litreye varan miktarda afyon ruhu çeker hale gelmişti. Egzotik ve düşsel imgeleriyle "Kubla Khan" ("Kubilay Han") şiiri, kendisinin "bir tür düş" olarak betimlediği bir afyon sarhoşluğu içindeyken yazmıştı. Afyon, onun için bilinçaltının nöral devrelerini uyaracak bir araç haline gelmişti. Kubilay Han'ın güzellik dolu dizelerinden ötürü Coleridge'i takdir etmemizin nedeni, bu dizelerin başkalarının değil de onun beyninden çıkmış olması değil midir? Ancak şair o sözcükleri ayıkken yakalayamadığına göre, şiir için övgüyü hak eden tam olarak kimdir aslında?
Carl Jung'ın ifadesiyle, " her birimizin içinde, tanımadığımız biri daha vardır." Pink Floyd'un ifadesiyle de "kafamın içinde biri var ama o ben değilim.">>
(Incognito Beynin Gizli Hayatı)