"Orucun getirdiği yorumla dünyayı ve tarihi yeniden yorumlamak, zaptetmek, fethetmek, kurmak ve inşa etmek zorundadır çağımızın müslümanı. Oruç bize bu misyonu yüklüyor. Oruç bize bu mesajla geliyor."
Her yıl bir ay için oruç mimarı bize konuk gelir. Gelir gelmez de kollarını sıvar ve işe koyulur. Bir kahve içimlik bile beklemez, dinlenmez. Kutsallığın işçisidir o. İlkin vücut evini şöyle bir yoklar. Bir sarsar insanı. Öyle sarsar ki, bacalarda ne kadar birikmiş kurum varsa dökülür. Tabiat etkisiyle gevşemiş ve kopmaya yüz tutmuş sıvalar düşer. Yerinden oynamış kiremitler kayar. Organlar arasında, kasların eklem yerlerinde, hareketsizliğin ve ölümün sembolü olarak gerilmiş kaç örümcek ağı varsa yırtılır. Vücut konağı, böylece konuğun, büyük konuğun gelmiş olduğunu bilmiş olur.
Ruhların tanışması .. Tanışamıyorsak var bir hikmeti.
Zünnûn-i Mısrî (rah.) anlattı:
Tîh Sahrası’nda dolaşırken, Mevlâ’nın muhabbeti ile kendisini kaplamış ehl-i cezbeden siyâhî bir köle gördüm. Kendisine selâm verdim; ismimi söyleyerek selâmımı aldı. Kendisine, beni nereden tanıdığını sordum; şöyle dedi:
“Allâhü Teâlâ, ruhları, bedenlerden iki bin sene önce yarattı. Sonra onları, Arş’ın etrafında tavâf ettirdi. İşte orada birbirleriyle tanışanlar, bu dünyada da birbirleriyle tanışıp görüştüler. Orada ayrı düşüp tanışamayanlar ise bu dünyada birbirlerinden ayrı düştüler.”
İşte o tavâf esnasında, benim ruhum da senin ruhunu tanıdı.
Köpekler beni görür görmez üzerime üşüştü. Her tarafımdan asılmaya, bedenimi kemirmeye başladılar. Başıma, ellerime, göğsüme, sırtıma her biri bir yandan saldırıyordu. Isırdıkları yerlerimin, yaralarımın acısını duyabiliyordum yalnızca.
Korkunun şiddetinden gözlerimi bir an açtım, gördüğüm manzaranın ürkütücülüğünden hemen kapattım. Ellerimi