Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
TÜRKAN
*
bize
kıyılara çıkmayan dalgalar,
---çocukları yutmayan sular borçlusun İstanbul
Boğaz’ı geçen balıkları sayan deli bir muhasebeci
balıkların peşine takılıp Haliç’e giren şaşkın bir yunus
yunusa yalanırken rakı bardağına düşen bir kedi
kediye kaftanlardan kefen diken bir terzi borçlusun
*
bize
dipsiz çöp kutuları borçlusun
Ruhumu yaşamımın çok az vaktinde dinlendirme gibi bir lüksüm olur. Dahası su misali geçen zamanda çok az kendi benliğimi hissede hissede yaşarım. İşte bu kitap onları hissettiriyor insanda İstanbul'u Moskova'yı geziyor idam sehpasında ipi hissediyorsunuz. Boğazınız kenetleniyor, susuyorsunuz fakat ağlamıyorsunuz. Memleket hasretiyle yaşayan şair memlekete umut şiirleri okutuyor. Ve özgür günleri göremeyeceğini bilse dahi umutla hayata tutunuyor. Direnişe insanca yaşama özgürlüğe ve en çok ta özlemlerine yazıyor satırlarını. Şiirlerini üç bülümde inceleyebilirim diye düşünüyorum. Bunlar yaşadıkları, yaşattıklatı, ve yaşatmak istedikleri.
Birçok yazarın duygularını geçirmek için yıprattığı bir kaç sayfayı
Nazım Hikmet Ran size bir dörtlükte veriyor. Son şiirini okurken son şiiri olduğunu bilmiyordum ve sayfayı çevirdiğimde büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Ama hayat böyle zaten ilkleri veriyor fakat sonları yaşadığını hiç söylemiyor sana.
iyi okumalar...