‘.... Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar? Aklım ermiyor. Birbirini küçük görmeye, boğazlamaya, kandırmaya mı? Nasıl birbirinden bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde yaşıyor?’
"...en güzeli bu. Bu saatte uyumayan yoktur artık. Hatta uykusuzluğa müptelalar bile nihayet uyuyabilmişlerdir. Bu saat, hovardaların kadın omuzlarına düştüğü, zavallı kadınların da erkek dizlerine şarap gibi döküldüğü saattir."
Türkan Şoray'ın, İzzet Günay'a "sevgi de yetmiyormuş çok eskiden rastlaşacaktık" dediği, Türk Sineması'nın en güzel filmlerinden biri olan Vesikalı Yarim, Sait Faik'in Lüzümsuz Adam adlı kitabındaki Menekşeli Vadi adlı öyküsünden Safa Önal tarafından seneryolaştırılmıştır. Safa Önal "Ne Kadar Gamlı Bu Akşam Vakti" isimli kitabında şu sözleri söylüyor.
"Aşkı anlatmak gerekiyor. Çok önemli aşkı anlatmak. Aşkı anlatmanın büyük imkanlarından biri de ayrılığı getirmektir, yani aşkı beraberlik içinde ancak bir süre anlatabilirsin. Nerede aşk doruğa çıkar? Ayrılık geldiği zaman! İstediğinin dışında bir ayrılık, bir mecburiyet, zorunlu ayrılık geldiği zaman! Ne kadar sevdiğin, ne kadar sevmediğin! Felaket orada başlıyor, kaybettiğin zaman, ayrıldığın zaman!"
Orhan Veli 'nin şu dizeleriyle bitireyim.
"Nasıl unuturum seni ben,
Alnımdaki bıçak yarası
Senin yüzünden;
Tabakam senin yadigarın;
"İki elin kanda olsa gel" diyor
Telgrafın;
Nasıl unuturum seni ben,
Vesikalı yarim?"