Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kenneth: "Bir gün odamdayken iki muhterem beyefendi gelip Muhammed Gül ile konuştular. Biri caminin imamı ve diğeri de din adamıydı. Peştuca konuşuyor ve bana bakıyorlardı. 'Namaz kıldığını duyduk' dediler. Muhammed Gül de, 'Evet, kılıyor' dedi. 'İslam'a girdi mi? Neden camiye gelmiyor?' Muhammed Gül biraz İngilizce biliyordu ve benim için tercümanlık yaptı. Ben de 'İnsanlar geleneklerine saygı duymadığımı düşünebilirler' dedim. 'Bu konuda ciddi olmadığımı düşünebilirler. İnsanların camiye gittiğim için geleneklerine saygı duymadığımı düşünmelerini istemiyorum.' İmam, Muhammed Gül'e, 'Yarın onu camiye getir' dedi. Ertesi gün cumaydı. O günlerde saçlarım oldukça uzundu. İmamın hareketlerinden kafamı tıraş etmem ve banyo yapmam gerektiğini anladım. 'Pekâlâ, öyle diyorsan öyle yaparım' dedim. Bu yüzden sabah, köyün aşağısındaki hamama gidip sıcak suyla banyo yaptım ve başımı tıraş ettirdim. Odama döndüğümde Muhammed Gül'ün bana Pakistan usulü beyaz bir elbise diktiğini gördüm. Geldiğimde beni odamda bekliyordu. Kıyafeti giyip sırt çantamdan Swat'taki terzinin verdiği beyaz şapkayı buldum. Onu takıp Muhammed Gül ile camiye doğru yürüdüm. Çevresindeki ormanların ağaçlarından yapılmış muhteşem bir camiydi. Bulunduğumuz bölgede birçok köy vardı ve bu cami hepsi için merkez camii idi. Cuma olduğu için herkes geldi. Hıncahınç doluydu. Kimse beni fark etmeden arkaya otururum düşüncesiyle girişe yaklaştım. Caminin girişinde yığınla ayakkabı vardı. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Mekân tamamen doluydu. Geç kalmıştım. Birden, bütün her taraftan eller elimi tutmaya, beni çekmeye ve öne doğru itmeye başladı. İmamın hemen arkasında bir seccade vardı. 'Sen burada namaz kılacaksın' dediler. 'Başımı eğersem belki kimse beni fark etmez' diye düşündüm. Haşyet hissettiğim bir andı. Sonra imam, cuma hutbesini irad etti. Dediklerinin hiçbirini anlamadım. Daha sonra gelip tam önüme durdu. Herkes ayağa kalkıp 'Allahu Ekber, Allahu Ekber! Allahu Ekber!' diye bağırdı. Sonra da tüm bu sert, sakallı Peştun dağ adamları, omuzlarında battaniyeleriyle yan yana saf tuttular. İmam kıbleye dönüp ellerini kaldırdı ve 'ALLAHU EKBER!' dedi. İşte benim fetih anım! Perdeler çâk oldu, kalbim açıldı! Ağlamaya başladım, hem nasıl ağlamak! Namaza zar zor devam edebiliyordum. Tamamen dağılmıştım; o an, o hareket, o yer. Namazdan sonra dua yapıldı. Kontrolsüzce ağlıyordum. İnsanlar elimi okşuyor, sırtımı sıvazlıyorlardı. Ve sürekli seccadenin altına para koyuyorlardı. Ben de, 'Hayır, hayır! Ben dünyanın en zengin ülkesinden geliyorum!' diyerek karşı çıktım. Hediye olarak yumurta ve tahıl, mısır ve patates getirdiler. Camiden çıktığımda insanlar, tüm yeni eşyalarımı toplayacak kadar kendimde olmadığım için bana verilen hediyeleri topladılar. Biri 'Kaldığın oda iyi değil' dedi. 'Benim bir misafirhanem var.' Bir başkası 'Çay istediğin zaman çayhaneme gel' dedi. Bir diğeri, 'Sana evimden akşam yemeği getireceğim' dedi. Bir diğeri, 'Sabah gel, sana Kur'ân öğreteyim' dedi. Birdenbire her şeye sahip oldum. Birdenbire herkes bana bakmaya, benimle ilgilenmeye başladı." İşte bu, San Fernando Vadili Kenneth Honerkamp'ın Swat Vadisi'nde 'Abdulhadi' olduğu andır.
Sayfa 217
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.