Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

344 syf.
·
Puan vermedi
·
43 günde okudu
Kitapta tecrit cezasına çarptırılan bir mahkumun bedeninin esaretinden kurtulup, zihniyle ve ruhuyla başka hayatlara geçiş yapması anlatılıyor. Profesör hapisteki işkencelerden kaçabilmek için; bedenine hükmedip, bilinçli bir şekilde yavaş yavaş öldürüp ruhunu özgür bırakmakta ve gözlerini başka bedenlerde, başka hayatlarda açmaktadır. Ve bu hayatların hikayeleri başlı başına ayrı bir kitap olabilecek türden. Siz Profesör Standing'in ruh hakkındaki görüşlerini ve idama yaklaşan her bir dakikasını okumaya dalmışken, Jack London sizi bir anda bambaşka bir hikayeye taşıyor ve bu hikayeyi okurken yabancılık çekmiyor, aksine her bir satırından zevk duyarak bu hikayeye odaklanıyorsunuz. İnsanların çağlarındaki vahşetlerden ve yok olma korkusundan dinlerine nasıl sarıldıklarını okumak da benim için önemliydi. Ve her birinin aslında aynı gaye uğrunda (yok olma korkusuna ebedilik düşüncesiyle karşı çıkma) savunduğu dinleri için birbirini katletmeleri, ölüp öldürmeleri beni etkiledi. Savundukları şeyler temelde aynı nedenden ötürü olsa da başka kalıplara koyduklarından bu farklılığı yok etme dürtüsüyle kapatmaya uğraşıyorlardı, hala uğraşıyorlar. Günümüzde de insanların birbirlerine ne saygı duyabildiği ne de temelde aynı fikri savunduklarını anlayıp kaynaştıkları bir ortam elde edememiş olmak üzücü. Kitap aynı zamanda insanların ırk ayrımlarına da dikkat çekiyor. Sırf farklı bir ırktan oldukları için Asya'da türlü maskaralıklar yaptırılan, esir edilen, belki içlerinden biri engelleyemeseydi öldürülecek olan beyazları görüyoruz. Ve profesörün farklı bir benliğinden olan öyküdeki bir karakter betimlemesi beni gerçekten etkiledi. "Laban'a bakmayı sürdürdüm. Uzun saçlarıyla, çarıklarıyla ve püsküllü tozluklarıyla gerçekten de acayip bir tipti. Güderi gömleği öyle yıpranmıştı ki orasından burasından lime lime olmuş paçavralar, bunların bir zamanların gururlu püskülleri olduğunu gösteriyordu. Uçuşan paçavraların adamıydı o. Uzun zaman önce, yolculuğun başladığı günlerde, bir sağanağın ardından cilalı siyah bir görünüm almış kirli saç tutamlarının belinde sallandığını anımsıyorum. Bunların Kızılderililere ait kafa derileri olduğunu biliyordum ve görünüşleri beni hep büyülüyordu." Bunları söyleyen dokuz yaşındaki bir çocuktan başkası değil. Bu çocuk büyüdüğü bu nefret ortamında; bir zamanlar nefes alıp gülen, konuşan, kalbi atan insanların bizzat tarafınca yüzülmüş, belinden kafa derileri sallanan bir adama beslediği hayranlığı okumuş olmak kanımı donduruyor. Kitaba şöyle bir bakılınca öne çıkan diğer bir konu ise hapishane sistemi eleştirisi. Oradaki insanların mükemmel bir muameleye layık olduğunu ya da muhteşem şartlarda yaşaması gerektiğini söylemiyorum ama bence kitaptaki tutumlar insanlık suçudur. Yani madem toplumdan silinmesi gerektiğini düşünüyorlar bu insanların, o zaman neden direkt olarak idam etmiyorlar? Ya da neden başka insanlara, topluma veya düzene zarar verdikleri için bu insanlar toplumdan acımasızca soyutlanırken; bu insanlara işkenceler eden, bazen bu işkenceler sırasında onları öldüren, kapalı kapılar ve karanlık koridorlar ardında her birinde hayallerimize sığdıramayacağımız travmalar, acılar bırakan ve bunları suçlu olarak anılan insanların çoğuna rahatça yapabilenler cezalandırılmayıp bir de üstüne işledikleri bu insanlık suçundan para ve saygınlık kazanabiliyorlar? Elbette toplumun bir kesimini güvende yaşatmak için yöneticilerin suçlulara karşı bir önlem alması lazım fakat temellerinde onların da insan oldukları düşünülerek yapılmalı. Bu kitap üzerine çok konuştum biliyorum. Jack London aynı anda hem bize felsefi görüşlerini aktardığı hem toplumun büyük sorunlarına dikkat çektiği, başta arkadaşı Ed olmak üzere hapishanelerde haksız işkenceler çeken tüm insanlar adına mükemmel bir eser bırakmış.
Yıldız Gezgini
Yıldız GezginiJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20146,9bin okunma
··
1.399 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.