Gönderi

367 syf.
·
Puan vermedi
Gabor Maté, zihin ile beden arasında bir bütünlük olduğunu ve hastalıkların sadece fizyolojik sebeplerden kaynaklanmadığını, duygularla fizyoloji arasında ayrılmaz bir büyünlük olduğunu hastalarının hayat hikayeleri aracılığı ile aktarıyor. Bilimsel terim ve açıklamaların fazla olduğu kitap tıp ve psikoloji öğrencilerine daha fazla hitap etse de yaşanmış hikayeleri ve doktorun tespitlerini anlaşılır bir ifadeyle anlatması sebebiyle bizim gibi alana hâkim olmayan sıradan okuyucuya da hitap ediyor. Bilimsel açıklamaların yoğun şekilde anlatıldığı sayfaları ben atlayarak okudum çünkü okusam bile birkaç sayfa sonra unutuyordum. Sürekli kavram ve terimleri araştırmak istemezseniz arada atlayarak okuyabilirsiniz çok fazla bir kaybınız olacağını düşünmüyorum. Kanser, romatizma, alzheimer ve deri hastalıkları gibi sağlık sorunları yaşayan hastaların hikayesindeki ortak nokta ister farkında olsunlar ister olmasınlar stres. Strese yol açan faktörler farklı olsa da belli başlıklar altında toplanabilir Bunlar; [ ] duygularını bastırma, [ ] hayır diyememe [ ] duygularını ifade edemediği, ihtiyaçlarının görmezden gelindiği, nezaketinin suistimal edildiği ortamda yaşanması [ ] mükemmeliyetçilik, [ ] güçlü olma kaygısı, [ ] işe yaramak, başkalarınca kabul görmek ve kendi gözünde değerli olmak için öz gereksinimlerini feda etmek [ ] iş yapmadığında var olamayacağını düşünme [ ] aşırı öfke veya öfkeyi sürekli bastırmaya çalışma [ ] özerkliğini yani karar verme yetisini kaybetme [ ] belirsizlik, bilgi eksikliği ve kontrol kaybı [ ] beklentileri yerine getirmek için uğraşmak gibi faktörler de olabilir. Pek çok madde sayılsa da aslında duygusal ihtiyaçların göz ardı edilmesi ve kendi değerininin farkında olmamak şeklinde kabaca iki başlık şeklinde de ele alınabilir. Burada yazan maddelerin bu iki başlıktan birisinde yer alabileceğini söylememiz mümkündür. Çocukluğunda öfkeli bir ortamda büyüyen, alkolik bir aileye sahip olan veya kendisi öyle olan, ailede ortaya çıkan huzursuzluklara bir de kendisininki eklenmesin diye duygularını bastıran, erken olgunlaşan, ailenin yükünü üstlenen çocuklarda da ileriki yıllarda bu tip hastalıkların ortaya çıktığını belirtiyor yazar. Kitabı okuyanlar muhtemelen hastaları kendisi ile veya çevresindeki birisi ile bütünleştirerek okuyacak ve benzer duygular hissettiği hastaların hikayelerini daha dikkatli bir şekilde inceleyecektir. Ben de mükemmelliyetçi, hayatını işe yarama olgusu üzerine inşa eden kişileri okurken daha fazla merakla okudum. Altını çizdiğim kısımların büyük bir çoğunluğu bu minvalde olan satırlardan oluşuyor. Bu sebeple bu kısımlara dair kitapta geçenleri ve kendi düşüncelerimi harmanlayarak yazacağım. Günümüzün de en büyük sorunlarından birisi haline gelen bu durumun gittikçe artmasında sosyal medyanın da büyük bir etkisi olduğunda bir çoğunuz hemfikirizdir muhtemelen. Ekran önünde şişirilmiş hayatlardan bahsetmiyorum, kafamızda oluşturduğumuz ideal insan tanımına uyuduğunu düşündüğümüz birçok kişinin de hayatına şahit oluyoruz. Normalde çevremizde esanesini dahi görmediğimiz bu insanların dünyanın her yerinde var olduğunu bilmek bizdeki yetersizlik hissini çoğaltıyor. Aslında dünya var olduğundan beri daima bir yerlerde "daha iyi" "daha yetenekli" "daha başarılı" insanlar bulunuyordu ancak kendi çevresindekiler dışında kimse tarafından bilinmeden de hayatları sona eriyordu. Fakat bilgiye bu kadar kolay ulaşılan internet çağında daha iyi ve yeterince iyi olduğuna kanaat getirdiğimiz insanların varlığını bir tuş ile öğrenme imkânına sahibiz. Şahit olduğumuz bu sayısal çokluk da kendimize daha fazla yüklenmemize sebep oluyor. Mesela kitapta ismi geçen Betty yetenekli bir dansçı olduğunu söylese de muhteşem bir dansçı olmadığını ve büyük bir başarıya imza atamadığını ifade ediyor, kendisini imkansız ideallerle kıyasladığı için hep eksik kaldığını ve ne kadar uğraşırsa uğraşsın beklentilerine ulaşamadığını belirtiyor. Doktor Maté, bu katı özeleştiri ve mükemmeliyetçiliğin kanser için "biçilmiş kaftan" olduğunu söylüyor. Bu sorun ile paralel olan bir sorun daha var ki o da varoluş problemidir. Bir işe yaramak, başkalarınca kabul görmek ve kendi gözünde değerli olmak için öz gereksinimlerini feda etmesi gerektiğine inanan Lou, kendini feda ederek bir işe yaramanın çıkmaz yol olduğunu, hayatını tehlikeye atan bir hastalığa yakalandıktan sonra öğrenmişti. Lou gibi pek çok hasta eyleme geçmezlerse korkunç bir boşluğa düşmüş gibi hissediyorlardı. Var oluşu bir faaliyet ile anlamı ise başarı ile eş tutmanın yanlışlığını vurgulayan yazar var oluşumuzun asıl manasının geçmişimiz, kişiliğimiz ve yeteneğimizden arınmış biçimde kendimize biçtiğimiz pozitif değer olduğunu belirtiyor. Kendini ortaya koymak için herhangi bir sebebe ihtiyaç bulunmadığını da ekliyor. Sonuç olarak, kendini ortaya koymak, var oluşunu hissetmek sadece yapmak istemediğini reddetmek değil, "eyleme geçme ihtiyacını bırakmak" şeklinde eylemin tam tersi anlamda da olabilir. İnsanların değer sahibi olabilmek için işe yarar olması gerektiği şeklindeki uydurma kavramın da reddedilmesi gerekmektedir. Strese yol açan önemli faktörlerden birisi de özerkliğin baltalanmasıdır. Sosyal ve fiziksel ortama etkin biçimde yanıt verme gücünün olmaması, insanların önemli tercihlerde bulunamadıkları için kendilerini çaresiz hissetmesi özerkliğin zedelendiğini gösterir. Özerk olduğumuza inandığımız hâlde gerçekte hiç de öyle olmayan durumlar da vardır. Mesela ilişki dinamikleri, başarı hırsı, patron korkusu veya sıkılma korkusu güdüsünde hareket eden birisinin özerk olması mümkün değildir. "Kişi herhangi bir şeyin güdüsünde olduğu müddetçe özerklik imkansızdır." Rüzgarda savrulan bir yaprak misali, güdülenmiş insan bu stresli yaşam biçimini "kendisinin seçtiğine" inansa hatta yaptıklarından keyif alsa dahi özerk iradesi işlememektedir. Burada benim dikkatimi çeken kısım başarı hırsı oldu. Bu durumun da mükemmeliyetçilik ve var oluş ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Yine yaşadığımız çağda hep daha iyinin hedeflendiği bir ortamda beraberinde başarı hırsının gelmemesi imkansıza yakın bir durumdur. Hep daha iyisine ulaşmak için çaba sarf eden ve doğal olarak başarının peşinde koşan birisinin süreçten gerçekten keyif alması mümkün müdür? Ki, hep o daha iyiye ulaşmayı hedefleyen birisi için başarı hangi noktada gerçekleşecek? Hangi noktaya ulaşırsak ulaşalım daha iyi ve en güzel yine bir adım ötede olmaya devam edecek. Daha'nın ve en'in bir sonunun ve sınırının olmadığı bir dünyada hangi basamaktaki başarı bizi tatmin edecek? Anlık bir tatmin duygusu yaşatsa da çok geçmeden değerini kaybedecektir. Çünkü herhangi bir son noktası olmayan bu başarı yürüyüşünde hedefimiz yine ya bizden önde yürüyenler olacak ya da kendimizi daha ileri bir noktaya taşımak. Sonuç odaklı çalışmak, sonucun sürekli kendini yenilemesi sebebiyle hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği için yazarın da ifade ettiği gibi bu hırs hiç farkında olmadan kişinin özerkliğini elinden alacak ve bu da sürekli stres ile iç içe yaşamaya yol açacaktır. Kitabın son bölümünde de iyileşmek için yedi anahtardan bahsediyor Dr. Maté. Bunlar; kabul, farkındalık, konrollü öfke, özerklik, bağlılık, kendini ortaya koymak ve olumlamadır. İyileşmenin birinci anahtarı, kişinin tam ve bütün olabilecek kadar değerli veya iyi olmadığına dair derinlerde beslediği inanca karşı çıkarak kendisiyle şefkatli bir ilşki içerisinde olması başkaları ve kendisine karşı uyguladığı çifte standardı ortadan kaldırmasıdır. Başkasına gösterdiği müsamahayı kendisine de göstererek yargılamayan bir kabulle yaklaşmasıdır. İkinci olarak duygularını tanıması ve bastırmamasıdır. Üçüncü olarak öfkenin bastırılması da kontrolsüz bir biçimde dışa vurulması da anormaldir. Bu sebeple kişinin öfkesini sağlıklı bir biçimde dışa yansıtmayı öğrenmesi önemlidir. Yazar kitapa bu maddelerin hepsi kısaca açıkladığı için diğer maddeleri burada tek tek açıklamayacağım. Son olarak kitabı beğenmeme gelecek olursak tam olarak "normal" diyeceğim bir kitap oldu benim için. Ara ara okuması yorsa da genel olarak beğendiğim ama herkese de tavsiye edemeyeceğim bir kitap. Konuya dair ilgisi olanların beğeneceği ama çok da akıcı bir dille yazılmayan bir kitap olduğunu düşünüyürum.
Vücudunuz Hayır Diyorsa
Vücudunuz Hayır DiyorsaGabor Mate · İletişim Yayıncılık · 2020968 okunma
··
1.603 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.